The Guardian: Şii Hilali yerine Sünni Dolunayı

“`html

Türkiye’nin Yükselişi ve Ortadoğu’daki Güç Dinamikleri

İngiltere’de, İşçi Partisi (Labour Party) ile bağlantılı olduğu bilinen The Guardian‘da yazan Hassan Hassan, Suriye’de Beşar Esad rejiminin çöküşünün ardından Ortadoğu’daki güç dengelerinin nasıl değiştiğini kaleme aldı. Türkiye’nin son dönemdeki dış politikasıyla bölgede önemli bir güç merkezi haline geldiğine değinen yazar, bu durumu “Şii hilalinin sona ermesi ve Türk ‘dolunayının’ yükselişi” şeklinde ifade etti.

Hassan’ın “Orta Doğu’da güç dengeleri yeniden şekilleniyor – Türkiye’nin ‘dolunayı’ yükselişte” başlıklı yazısında şu ifadeler yer aldı:

“Esad rejiminin çökmesi, İran’ın uzun zamandır endişe duyduğu ‘Şii hilali’nin sonu ve Türkiye’nin ‘dolunayı’nın yükselişi demektir. Bu durum, Afrika Boynuzu’ndan Levant ve Afganistan’a kadar olan jeopolitik haritayı yeniden şekillendiriyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriyeli muhaliflere verdiği destek, Ankara’yı bölgenin önemli bir güç merkezi haline getirdi ve bu gücün etkisi, bölgedeki büyük aktörlerin tamamını etkisi altına alıyor.”

Türkiye, isyancıların beklenmedik başarısında kritik bir rol oynadı. Bu operasyon, son 13 yıldır Suriye’deki çarpışmaları karakterize eden yıkıcı ve kapsamlı bir eksiklikle öne çıktı. Türkiye, muhalif gruplara gizli destek, yönlendirme ve siyasi koruma sağladı.

Suriye savaşının ilk yıllarında birçok ülke muhalefete ara sırada destek sağlarken, Türkiye’nin sınırına yakın bölgelerdeki isyancılara olan bağlılığı sürekliydi. 2019 yılından bu yana sağladığı ateşkesler ve sabit cephe hatları, isyancıların yeniden silahlanmasını ve toparlanmasını mümkün kıldı.

İsrail’in Hizbullah’a ve İran’ın Lübnan ile Suriye’deki etkilerine yönelik saldırıları, Esad rejiminin çöküşünü mümkün kılan bir diğer faktördü. Bu arada, Ukrayna’daki savaş nedeniyle Rusya’nın Esad’a destek sağlaması sınırlı kaldı.

Türkiye’nin başarısının yankıları Irak’ta da hissedilecektir. Türkiye, uzun süredir kuzey bölgelerinde varlık gösteriyor ve Iraklı Kürtlerle iş birliği yaparak PKK’yı hedef alıyor. Sünni yönetim beklentisi, 2019’daki İslam Devleti’nin çöküşünden bu yana İran destekli Şii milislerin etkili olduğu Sünni bölgelerde Türkiye’nin pozisyonunu güçlendiriyor. İran’ın Irak’taki nüfuzunun azalması, Suriye’deki gelişmelerle paralel bir şekilde yaşanıyor.

Türkiye’nin hedefleri ise Suriye ve Irak’ın ötesine uzanarak Afrika, Kafkaslar ve Orta Asya’yı kapsıyor. Suriye’deki isyancıların zaferinden dört gün sonra Erdoğan, Türkiye’nin iki müttefiki olan Somali ve Etiyopya arasında toprak anlaşmazlıkları nedeniyle yaşanan gerginliği azaltmada etkili bir arabuluculuk yaptı. Türkiye’nin Libya’daki askeri desteği, Akdeniz’in enerji dinamikleri üzerinde sağlam bir etki yaratıyor ve onu Kuzey Afrika’da önemli bir güç olarak konumlandırıyor.

Ankara’nın Afganistan’daki rolü de son yıllarda artış gösterdi ve 2021’de iktidara gelen Taliban ile ilişkilerini güçlendirdi. Ayrıca Türkiye, 2020’deki Dağlık Karabağ savaşında Azerbaycan’a askeri ve diplomatik destek vererek bölgedeki etkisini artırdı ve kendisini Kafkasya’da önemli bir aktör haline getirdi.

Türkiye’nin yükselişi, Suudi Arabistan ve müttefikleri için bölgedeki güç dengesini karmaşık hale getiriyor. Mezhepçi Şii kimliği, İran’ı belli bir rakip konuma getirirken, Türkiye’nin Sünni kimliği daha geniş bir meydan okuma stratejisi sunuyor. Riyad, kendisini İran’ın Şii etkilerine karşı Sünni Müslüman dünyasının lideri olarak konumlandırsa da Türkiye’nin yükselişi bu algıyı sorgulama gereksinimi doğuruyor. Ankara’nın İslamcı politikaları, Sünni Müslümanlar arasında yankı buluyor ve Körfez monarşilerine alternatif oluşturuyor.

Ayrıca, İran’ın Hizbullah gibi vekillere dayanan nüfuzunu koruma stratejisine karşı Türkiye, yerel Sünni güçleri ve Arap Baharı gibi halk hareketlerini doğrudan destekleyerek meşruiyet kazanmıştır. Bu yönelim, Türkiye’yi pan-Sünni bir güç olarak ortaya koyarak Suudi Arabistan’ın liderlik iddiasını zayıflatmaktadır. Riyad ve BAE için bu yeni dinamikler, 2012’de Mısır’daki askeri darbe öncesinde Türkiye destekli İslamcı hükümetin yükselişini hatırlatıyor.

Yirmi yılı aşkın bir süre boyunca, İran’ın Şii hilali, Orta Doğu’da egemen olma tutkusunu sembolize ediyordu. Tahran’dan Akdeniz’e kadar uzanan bu koridor, İran’ın Hizbullah ve benzeri vekilleri aracılığıyla gücünü sergilemesine ve hatta düşmanlarını tehdit etmesine olanak tanıyordu. 2019 yılında İran, dört Arap başkenti (Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana) üzerinde etkisini zirveye çıkararak hakimiyet sağlamıştı. Ancak, bu genişleme, Tahran’ı Türkiye ve İsrail gibi artan tehditler karşısında savunmasız hale getiren stratejik bir aşırı genişlemeye yol açtı.

Artık bu hilalin parçalanma sürecine girdiği görülüyor. İsyancıların zaferi ve Türkiye’nin artan etkisi, İran’ın Lübnan’a uzanan kara tedarik yollarını kesiyor ve vekilleri izolasyona itti. Bu gerileme, Hizbullah’ın iç krizler ve İsrail’in sürekli askeri baskıları karşısında zor bir dönem geçirmesine yol açmakta. Şam, uzun bir süredir İran’ın müttefiki olmaktan çıkarak Türkiye’nin müttefiki haline gelmiş durumda; bu da İran’ın kaybının Türkiye’nin kazancını ifade ediyor.

Türkiye’nin yükselişi, yalnızca İran’ın gerilemesine bir yanıt olarak değerlendirilmemelidir. Suriye ve Irak’taki Kürt tehdidi gibi acil güvenlik ve ekonomik gereksinimlere dayanan, hedef odaklı bir dış politika izlediği görülüyor. İran, etkisini mezhepçilik ve sert güç kullanımı ile yürütürken, Türkiye’nin stratejisi, askeri müdahaleleri diplomatik ilişkiler ve ekonomik yatırımlarla harmanlıyor. Bu çok boyutlu yaklaşım, ideolojik ve mezhepsel sınırların ötesinde faaliyet göstermeye imkan tanıyor.

Bölgedeki Türkiye’nin hâkimiyeti, Suudi Arabistan, BAE ve İsrail için ciddi bir endişe kaynağı haline geliyor. Şam’da yaşanan bu değişimler, kendilerini yeni bir bölgesel rakiple karşı karşıya bırakabilecek bir durum oluşturuyor. Batılı ülkeler için ise Türkiye’nin artan etkisi, İslamcı bağlantılara dair endişelerden, Orta Doğu politikalarında merkezi bir rol üstlenme çabalarına kadar geniş bir yelpazede değerlendirilmektedir. Türkiye, İran’ın Batı’da ve bölgede yaygın bir şekilde karşılanan güç projeksiyonlarından oldukça farklı bir konumda duruyor.

Gelecek yıllarda, bölgedeki güç mücadelesi artık yalnızca İran’ın siyasi arzularının etrafında dönmeyecek; aynı zamanda Türkiye’nin hırsları üzerine şekillenecektir. Hem rakipler hem de müttefikler için soru, Türkiye’nin bölge üzerinde ne ölçüde etkili olacağı olacaktır.

Çeviri

“`

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir